top of page

TÜRK AMERİKAN KADINLAR DERNEĞİ KONFERANSI | 27.02.2010

ERKAN TÜRKMEN 'İN BAŞLICA MAKALELERİ  ERKAN TÜRKMEN 'İN BAŞLICA MAKALELERİ | 08.12.2009

 Prof.Dr.Erkan Türkmen
Toros Üniversitesi
Adıyaman Üni. Mevlana Haftası
(21.12.2011) 
                                  
 
Mevlana’nın Eserlerinde Sevgi ve Allah Aşkı
 
Mevlana Belh’te 1207 de doğdu. : Baha al-Din, Sultan ul-Ulama (Âlimlerin Sultanı). 1216’de Belh’ten göç etti. Mevlana’nın ilk hocası babasıdır ve bu yüzden Mevlana’nın yaşam hikayesini Horasan topraklarında bulunan Belh, Buhara ve Semerkand’tan başlamak lazım. 
 
Orta Asya’da kurulan Türk Devletlerinin anlayışlarına güvenerek Tasavvuf akımı Basra, Mısır ve Irak’tan Türkistan’a yani Horasan’a taşındı. Selcuklular+Harezem şahlar+ Gazneliler Zamanında A.Yesevi ve N.Kubra gibi erenlerle yetişen Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş gibi Allah âşıkları bu düşüncüleri Anadolu ve Hindistan’a ulaştırmışlardır.
 
Mevlana Horasan’da yaygın bulunan Yunan, Roma, Hint, Budizm ve Şamanizm gibi felsefeleri Kuran ile bağdaşarak İslam tasavıffına evrensel bir nitelik kazandırmıştır. Altı ciltlik ünlü eseri Mesnevisinin ilk on sekiz beytinde bile neyi seçerek Kurandaki bir ayıtına işaret etmiştir. Aslında Mesnevisi insan ve Allah arasındaki ölmez gerçek aşkın kitabıdır. Bu nedenle ilk on sekiz beyitten seçtiğim bazı dizlerle sözümü başlamak istiyorum:
 
              بشنو اين نى چون شكا يت مى كند    از جدا ئها   حكايت مى كند
“ 1- Dinle bu neyden ki şikâyet ediyor,
       Ayrılıklardan bahsediyor.
 
Yani kamışlık makamından atılan insan da ney gibi özlem içersindedir. Ney kamışlıkta taze ve canlı idi ve mutluydu. Tanrı güneşi ona can veriyordu. İnsan da ney misali koptuğu âleme hasret duyar ve aslına ulaşmak gayretine düştüğü için artık bu geçici âlemde asıl mutluluğu bulamaz.Ney ve onun koparıldığı yer kamışlıktır. Ney - insanın vücudunu ve kamışlık ise Tanrı âlemini kast etmektedir. Neye uflanan nefes tekrar uflayıcı yani neyzene geri gitmek ister. Kuranda Allah “Ben insanı yarattığımda ona nefesimden üfledim. İşte bu nefes neydeki üflenen hava gibi tekrar aslına üfleyene gitmek ister. Beden ise maddeden olduğu için o toprağa meyleder. Yani beden ve ruh arasında bir çekişme vardır. Bu yüzden insan ruhtaki huzura kavuşmadan gerçek mutluluğa erişemez.
هركسى كه كو دور ماند از اصل خويش باز جويد روزگار وصل خويش
       Kim ki aslından uzak düşerse,
       Ona tekrar ulaşma fırsatını kollar.
 
Ne var ki her insan ruhunu keşfedemez. Zira onun sinesi ney gibi içi maddeden temizlenmiş ve delik deşik değil. Hâlbuki:
 
.  جان ز تن و تن ز جان مستور نيست      ليك كسرا ديد جان دستور نيست
 
        Ruh bedenden, beden ruhtan gizli değildir,
        Ancak, herkes bunu görme niteliğine sahip değildir.
Ama ruha ulaşmak için fedakârlıklara ve acılara sabırla dayanmak gerekir:
 
نى حديث راه پر خون مى كند    قصهاى عشق   مجنون   مى    كند
 
Ney kanlı yollardan bahsediyor,
         Leyla ve Mecnun’un öyküsünü anımsatıyor.
 
 
 
Allah aşığı için O’nun aşkı deniz gibidir ve âşık ise balık gibidir.
هر كه جز ماهى ز ﺁ بش سير شد   هر كه بى روز يست روزش دير شد
 
          Balıktan başka her şey suya doyar,
          Rızıksızın günü uzar, bir türlü geçmez.
                                               
18. beyitte göre iki türlü insan vardır:
 
A)Ham olan kişi B) Pişmiş kişi (Olgun kişi = Allah aşığı
    Ham olan kişi hep şekiller ve maddenin eseridir ve dolaysıyla benlik, makamlar, geçici şöhret ve tavus kuşu gibi gösterişe kenetlenmiştir. Böyle bir kişiye öteki âlemin güzelliği ve kazancı hiç ilgilendirmediği için ona selam verip geçip gitmek lazım. Onunla münakaşa etmek yersizdir.
 
     در نيابد حال پخته هيچ خا م       پس سخن كوتاه بايد    و سلا م
 
    Ham olan kimse olgunun halinden ne anlar?
          Öyle ise sözü kısa kesmek gerek, vesselam.
der Mevlana.
 
   
 
Şimdi Mesnevi ve Divanındaki aşkla ilgili diğer bazı dizelere geçmek istiyorum:
 
1-Dünya uyanıklığı aldatıcıdır:
 
 
هر که بیدار است او در خواب تر  
 هست بیداریش از خوابش بتر              
چون بحق بیدار نبود جان ما         
 هست بیداری چو در بندان ما              
 
Uyanık görünen kişi aslında derin uykudadır,
Uyanıklığı, uykusundan daha beterdir,
Varlığımız Tanrı ile uyanık değilse
Uyanıklığımız, hapishanedeki uyanıklık gibidir. 
 
2-Bir dikene (maddeciye) bu dünya yeterlidir:
 
خار بی معنی خزان خواهد خزان 
 تا زند پهلو ی خود با گلستان                  
پس خزان اورا بهارست و حیات 
 یک نماید سنگ و یاقوت ذکات                   
 
Maneviyatı olmayan diken son baharı ister
Ve bahçe kenarında bir yeri olsun ister
Bir diken için sonbahar, bahardır, hayattır
Onun gözünde yakut da, taş da hep aynıdır.
 
3-Aşksız insan kanatsız kuşlar gibidir:
 
هر کرا جامه ز عشقی چاک شد 
 او ز حرص و جمله عیبی پاک شد           
جمله معشوقست و عاشق پرده  
 زنده معشوقست و عاشق مرده         
چون نباشد عشق را پروای او  
 او چون مرغی ماند بی پر وای او     
 
Aşktan dolayı üstü başı yırtılan kimse
Bütün hırslardan, ayıplardan paklanmıştır
Ne varsa âlemde maşuktur, âşık ise perdedir
Canlı olan maşuktur, âşık olan ise ölüdür
Aşktan haberi olamayan kimse
Kanatsız kuşlar gibi çaresizdir.
 
                              (M I / 22-30-31)
4-Aşk en iyi doktordur:
 
شاد باش ای عشق خوش سودای ما
 ای طبیب جمله علتهای ما                      
 دوای نخوت و   ناموس    ما   
 ای تو افلا تون و جالینوس ما                  
 
Hoş olan sarhoşluğumuzun kaynağı aşkımızdır,  var ol!
Bütün hastalıklarımızın doktoru sensin, var ol!
Böbürlenmemizin ve kendimizi üstün görme hastalığın ilacı sensin
Eflatun’umuz da Calinos’umuz da sensin, var ol!
                                          (M I / 23-24)
5- Aşk Tanrı’ya yönlendiren usturlap gibidir:
 
علت عاشق ز علتها    جداست      
       عشق اصطرلاب اسرار خداست                 
          عقل در شرحش چو خر در                                                       گل بخفت                                                                                                  
 شرح عشق و عاشقی هم عشق گفت                   
 
Aşk, illeti diğer hastalıklardan ayrıdır
Aşk, Tanrı sırlarının yol göstericisidir (usturlabıdır).
 
6- Aşk ölümü tatlı hale getir:
 
این همه غمها که اندر سینهاست    
    از بخار و گرد بود باد ماست      
 
İçimizde bulunan bütün bu dertler ve gamlar
Hep heveslerimizin dumanlarından ve ateşinden doğar.
 
 
7- Helal lokma ye ki ilim elde edesin:
 
علم وحکمت زاید از لقمه حلال 
 عشق و رقت آید از لقمه حلال                  
لقمه تخمست و برش اندیشها   
 لقمه بحر و گوهرش اندیشها
 
İlim ve hikmet helal lokmadan doğar
Aşk ve zarafet de helal lokmadan doğar
Lokmalar tohum ise, düşünceler onun ürünüdür
Lokmalar eğer deniz ise, fikirler onun incileridir.
                     (M 1 / 1644-1647)
 
8- Aşk meyveleri ölümsüzdür:
                         
 
                                                           باغ سبز عشق کو بی منتهاست               
   جز غم و شادی در و بس میو هاست
عاشقی زین هر دو حالت برترست
 بی بهار و بی خزان سبز و ترست
 
   Yemyeşil olan aşk bahçesi solmaz, hep tazedir
    Gam ve mutluluğun dışında onda nice meyveler vardır
   Aşk duygusu, bütün bu hallerden daha üstündür
   Onda ne baharın ne de sonbaharın kaygısı vardır.
                             (M I / 1793-1794)                        
 
9-Aşk bütün inançların üstündedir:
 
ملت عشق از همه دینها جداست
 عاشقان را ملت و مذهب خداست
 
Âşık olan topluluk bütün dinlerin ötesindedir
Âşıkların dini ve milleti sadece Tanrı’dır.
                                     (M II / 1770)
 
 
10- Aşk ölüleri canlandırır:
 
 
از محبت تلخها شیرین شود
 از محبت مسها زرین شود
از محبت دردها صا فی شود
 از محبت درد ها شافی شود
از محبت مرده زنده می کند  
 از محبت شاه بنده می کند
 
Aşktan dolayı acılar tatlı olur
Aşktan dolayı pirinç madeni altın olur
Aşktan dolayı tortular yok olur
Aşktan dolayı dertler, kederler yok olur
Aşktan dolayı ölüler dirilir, var olur
Aşktan dolayı sultanlar yıkılır, kul olur.
                        (M II / 1529-1530-1531)
 
11- Bu dünya öteki alemin bahçesinden bir yapraktır:
 
سوی شهر از باغ شاخی آورند       
       باغ و بستان را کجا آنجا برند
خاصه باغی کین فلک یک برگ اوست
 بلک آن مغز است وین دیگر چو پوست
 
Şehre bahçeden bir tek dal getirebilirler
Bahçe veya bostanı şehre götürmezler
Bilhassa o bahçeden ki bu âlem onun bir yaprağıdır
 O âlem sanki özüdür ve bu âlem ise postudur.
                       (M II / 3230-3231)
 
12 Şekillerin   sarmallarına saplanıp kalma:
 
چند بازی عشق با نقش سبو   
 بگزر از نقش سبو رو آب جو
صورت ظاهر فنا گردد بدان 
   عالم معنی بماند جاودان
 
 
Ne zamana dek sürahinin süslerine âşık kalacaksın?
Sürahinin süslerinden kurtul ve gidip suyu bul
Görünen şekiller, süsler yok olur
Ama öteki alem ebedi olarak kalır.
 
13- Bu dünyanın şekilleri aldatıcıdır:
 
گر ز صورت بگذ ر ید ای دوستان
   جنتست و گلستان در گلستان
صورت خود چون شکستی سوختی
 صورت کل را شکست آموختی
 
Dostlar! Şekillerden öteye geçince
Nice cennetler, bahçelerin içinde nice bahçeler görürsünüz
Kendi şeklini yakıp, yok edince
Evrensel şekillere teslim olursunuz.
                                         (M III / 578-579)
 
14- İnançsızlığı yok eder:
 
هر که اندر عشق یابد زندگی  
      کفر باشد پیش او جز بندگی                          
Kim ki Aşkta hayat bulursa
Onda kulluktan başka her şey haramdır.
 
                          Divan 45
 
در جان توجانیست   بجو آن جانرا        
 در کوه تو کانیست بجو آن کانرا               
صوفی رونده گر توانی مى جوی            
بیرون تو مجو ز خود بجو تو آ نرا            
 
 
Canında başka bir can daha var git onu ara
Dağında bir maden var git onu ara
Eğer gerçek bir sofiyi arıyorsan
Onu dışarıda arama, kendi özünde ara.
 
 
17-Tanrı ile olmayan kimse hep yalnızdır:
 
گر با همه ای چو بی منی بی همه ای 
ور بی همه ای چو با منی با همه ای
 
Eğer herkesleysen ve bensiz isen, hiç kimseyle değilsin
Eğer Benimleysen ve hiç kimseyle değilsen herkeslesin.
 
(Divandan alınan bu beyit Mesnevide tekrar M I/ 16419 serlevhasında yer almıştır)


The First Eighteen Verses of Rumis Masnevi  The First Eighteen Verses of Rumis Masnevi  | 01.12.2009

Song of The Flute  Song of The Flute | 01.12.2009

Clues of Happiness in Rumi�s Masnevi  Clues of Happiness in Rumi�s Masnevi | 01.12.2009

Mevlana  Mevlana | 01.12.2009

MEDAR  dergisi yayınlanan makale ;

TANRI'NIN KONUKEVİ.
                                                             Prof. Dr. Erkan Türkmen
Toros Üniversitesi, MERSİN.
                                                           
Abstract
 
Rumi suggests that man’s body is like a guest house and you are the host. So welcome all worries and troubles with a smiling face like a good host. When you welcome the guests like that they will leave you soon. Don’t let your eternal being soul (the gift of God) be disturbed by coming and going of the guests.
 
Özet
 
Mevlânâ ’ya göre insanın vücudu konukevi gibidir. Her sabah kalktımızda yeni düşünceler,
gamlar veya kederler konukevimize ziyaret ederler. Eğer bu konukları sevgiyle ve hoşgörüyle karşılarsak onlar tekrar öteki âleme dönerler. Özümüz ruhtur. Asıl ona iyi bakmalı ve gelen fırtınalardan onu korumalıyız.
 
 
 
 
Mevlânâ (Celal al- Din Rumi)’e göre insanın maddî vücudu Tanrı’nın konuk evidir. Bu konuya açıkça değinen beyitlerin Türkçesi yaklaşık olarak şöyledir:
 
“Bu bedenin konuk evidir, ey genç!
Her sabah (uyandığında) yeni bir konuk koşarak gelir sana.
Sakın ‘Başıma bela oldu bu konuk’ demeyesin
Zira o tekrar yokluk âlemine (geldiği gibi) dönecek.
Öteki âlemden her ne ki gizlice sana ulaşırsa,
Gönlüne gelen bir konuktur, onu hoş tut (hor görme)”.
                                       (M V 3644-45-46)
 
Yukarıdaki beyitler Mevlânâ müzesinde bulunan (No. 50) el yazmasıyla aynıdır. Yani en doğru olarak kabul edilebilir (1). Ancak Hindistan elyazmalarında ek iki beyit daha görünür:
Bu ek beyitlerin Türkçesi de şöyledir:
 
“Aslında yanlış(eksik) söyledim.
Düşüncelerden oluşan, yeni mutluluğun ve kederin konuğu peş peşe gelir.
Ey Halil (İbrahim peygamberi gibi Halil olan sen) ona karşı güler yüzlü ol,
Ona kapını kapatma ve yolda hep onu bekle”.
 
Eklenen bu beyitler aslında gerçek beyitlerin bir bakıma açıklamasıdır. Mevlânâ üzerinde çalışmalarını sürdüren Amerikalı Coleman Bark yukarıdaki üç beytin ünlü çevrisini şöyle yapmıştır:
 
The Guest House
 
This being human is a guest house.
Every morning a new arrival
A joy, a depression, meanness
some momentary awareness comes
as an unexpected visitor.
 
Welcome and entertain them all!
Even if they are a crowd of sorrows,
Who violently sweep your house
empty of its furniture.
Still, treat each guest honorably.
 
He may be clearing you
out for some delight.
The dark thought, the shame, the malice,
meet them at the door laughing,
and invite them in.
 
Be grateful for whoever comes,
Because each has been sent
As a guide from beyond.
 
 
Coleman’ın çevrisinin çevrisi.
 
Konuk Evi
 
Bu varlık, insan konukevidir.
 
Her sabah beklenmeyen anda konuk olarak gelir:
bir mutluluk, hüzün, adilik
veya bir anlık farkındalık (şuur).
 
Onların hepsini karşıla ve eğlendir
Bu bir anda evinizin mobilyasını süpürüp atan
Üzüntüler seli olabilir
Yine de her konuğu saygıyla karşıla.
 
Konuk, karanlık düşünceler, utanç veren olaylar ve kötülüklere
Sizi her şeyden soyutlayıp yeni yeni eğlencelere hazırlayabilir
Onları kapıda gülerek karşıla ve içeriye davet et.
 
Kim gelirse gelsin ona minnettar ol
Zira her biri öteki âlemden sana rehber olmaya gelir.
(The Essential Rumi, s.109)
 
 
 
Coleman, Mevlânâ’nın insanın bedenini Tanrı’nın konuk evi olarak ifade ettiği üç beyitte asıl Farsça metnine sadık kalmadan tercüme yaptığı açıkça görülmektir. Hele “evin mobilyasını süpürüp atan gamlar, kederler” konuyu daha değişik bir biçimde ele alması da ilgi çekicidir. Coleman başka beyitleri (3676-80 ve 3693-95) deki temayı de özet yaparak bu çevirisine eklemiştir.
 
Biz şimdi o beyitlerin çevirisini sunuyoruz:
 
Her an saygı değer bir konuk, günü geçirmeden, düşünce olarak içine doğar.
Ey canım! Düşüncelerini insan olduğunu farz et,
Zira bir insanın değeri onun düşünceleriyle belirlenir.
Eğer kederlendiren düşünce mutluluğun yolunu kesiyorsa,
Bil ki o gelecek mutluluğunu hazırlıyor.
Evini yıkıp, silip süpürüyorsa
Bil ki başka bir hayırlı kaynaktan yepyeni mutluluk getirecek sana.
Gönül dalından sararmış yaprakları döküp
Onların yerine sürekli yeşil ve taze kalanları verecek.
Gamların eski köklerini temelden söküp
Öteki âlemden yeni zevklerin fidanlarını getirip dikecek.
Gamlar, gönlünden neyi söküp alırlarsa
Yerine mutlaka daha güzel şeyleri getirirler.
Bilhassa, gamın gerçek inanç sahiplerin kölesi, kulu olduğunu bilenlere.
 
Mevlânâ konuya açıklık getirmek için türlü örnekler vermeye devam eder ve 3696-99’ci beyitlerinde şöyle der:
 
“Bulutun görünüşü asık suratlı görülebilir ama sonuçta bağları yeşertir ve toprağın tuzunu yok eder. Gamı da bulut gibi hayal et ve asık suratlığına asık suratla karşılık verme. Belki de aradığın inci onun elindedir. Öyle ise çalış, çabala ki bulut senden razı olsun”.
 
Diğer taraftan Mevlânâ “Kaderde iyi veya kötü ne yazılıysa ona şükür et” demek istiyor ve diyor ki sabredip başa gelen kötülükleri hoş görmek gerekir. Aslında bu konu İslam’ın şartlarından birine işarettir: “Ve bi'l-kaderi hayrihi ve şerrihi mina'llahi Teâlâ =yaratılmak bakımından hayır da şer de, iyi de kötü de, sevap da günah da Allah tarafındandır” inancını da arka plana almıştır.
 
Mevlânâ insanın vücudunu ruhundan ayrı olduğunu kabul eder. Ona göre bedenden daha kalıcı olan ruh, en önemli öğedir. Zaten Mesnevisinin başındaki ney motifi insanın vücudunu ve üfleyenin nefesini ise Tanrı tarafından üflenen ruh olarak (Essence of Rumi s.) ele alır. İnsanın bedenin bu âlemde huzur bulamaması, içindeki Tanrı emaneti olan nefesin tekrar O’na yönelmesindendir. Mevlânâ başka bir beyitinde
“Bildik ki biz bu beden değiliz, bedenin ötesinde Tanrı ile yaşamaktayız.
 Ne mutlu o kişiye ki kendi varlığını tanıdı ve ebedi olan âlemde kendine bir saray yaptı.
Çocuk ceviz ve kuru üzüm için ağlar, ama akıllı bir insan için onlar basit nesnelerdir.
Gönlün ininde (erenler için) beden de ceviz ve üzüm kadar değersizdir.
Çocuk olgun kişilerin seviyesine çıkabilir mi hiç?
Perdede kalmış (manevi gözü açık olamayan) kişi de çocuk gibidir,
Olgun kişi ise şüphelerden arınmış kişidir.”
(M V / 3340-3344).
 
Mevlânâ beden ve ruh hakkındaki düşüncelerini anlatmaya devam eder:
 
“Can (bedendeki can) iyiliği ve kötülüğü bilendir,
İyiliklerden mutlu olur, zararlardan dolayı üzülür, ağlar.
Mademki can sırların ve niteliklerin haber vericisidir,
O halde kim ki fazla haber alabiliyorsa, o daha çok canlıdır.
Ruh algılamada daha da etkin ve güçlüdür,
Kimin ruhu daha güçlü ise, o Tanrı’ya daha da yakındır”.
(M VI / 148-150).
 
“İçinde bulunduğun bedenden kork,
Hayalden ibaret olan bu bedenin bir değeri yok.
Yani bir şey olamayan nesne, bir şey olmayana âşık olmuştur,
Böylece bir şey olmayan varlığın yolunu kesmiştir,
Bu hayaller aradan kalkınca, aklın algılamadıkları görünmeye başlar”.
(M VI / 1447-1449).
 
“Ey insan! Bu bedenden dolayı ıstıraplar, sıkıntılar çekmektesin,
Hâlbuki senin ruhunun kuşu başka bir türe aittir.
Ruhun atmaca gibidir ama kargalara teslim olmuştur,
Kargaların ve baykuşların etkisine girmiştir”.
(M V / 842–843).
 
Bil ki bu bedenin elbise gibidir,
Git elbise yapanı bul ve elbiseni yalayıp durma.
Senin asıl varlığın bedensizdir,
Öyle ise ruhun bedenden ayrılmasından korkma.
(M III / 1610-1612)
 
“elbiseyi yalamak” burada ona hayran olup kalma anlamındadır.
 
Mevlânâ, “Gelen sıkıntıların varsın bedene zarar versinler ama ruhuna vermesinler” anlamında öğütlerde bulunur:
 
“Tanrı nimetlerini ruhuna ve aklına aktar,
Kıvrımlara ve bağlara esir düşmüş huyuna değil.
Gamla mücadele ederken bedenini hedef seç,
Canını üzen okları ruhuna ve gönlüne aktarma”.
(M V / 1092–1093). 
 
 
“Dünya gafleti bedenden doğar, beden ruh olunca
Gizleri hatasız olarak görmeye başlar.
Dünya bu atmosferden silinince,
Senin ve benim için ne geceler kalır ne de gölgeler”.
(M III / 3567-3568)
 
Yükün fazlasını İsa’nın başına yerleştirmişsin,
Eşek ise bağda cirit atıp duruyor.
(M V / 1094)
 
Yukarıdaki şiirde “İsa” ruh ve “eşek” ise beden anlamında kullanılmıştır. Yani insan dünyalık sıkıntılarını bedene yüklemelidir, ruha değil.
 
Aynı anlamda bir başka beyitte ise Mevlânâ şöyle açıklık getirir:
 
Bırak da gamların oklarını vücudun karşılasın,
Canını sıkan sıkıntıları gönlüne ve ruhuna yükleme.
(M V / 1093).
 
Ruh ve inanç konusunu işlerken Mevlânâ tekrar İsa’yı “temiz ruh” anlamında kullanır:
 
İsa’yı terk edip eşeği beslemeye başlamışsın,
Şüphesiz eşek gibi (sır) perdelerinin dışında kalmışsın,
İlim ve marifet İsa’nın niteliğidir,
Eşeğin niteliği bu değildir, ey eşeğe uyan kimse,
Eşeğin feryatlarını duyduğunda ona acırsın,
Hâlbu ki eşek eşekliği yapıyor bunu bilmezsin,
Asıl İsa’ya acı, eşeğe acıma,
Huyların aklına hükmetmesin.
(M II / 1850-51-52-53)
 
İyiyi kötüden akılla belirleyin,
Siyahı beyazdan ayıran gözle değil.
Cinsiyet şekil ve zahiri görünüşe bağlı değildir,
İsa insanlar arasına melek niteliğiyle geldi.
(M VI / 2967- 2973).
Yani insanlar hakkında karar verirken onların ruhlarına bakmak gerekir.
 
Ruhlar bu boyutlu dünyaya ait değillerdir:
 
“Sevgiliye (Tanrı’ya) âşık olmuş bir gönül,
Yolla, hedefle, yakınlık ve uzaklıkla ilgilenmez.
Uzunluk ve kısalık bedenin nitelikleridir,
Ruhların gidişi ise bambaşkadır.
Sen bir spermden gelişip akla doğru yol aldın,
Bu yolda ne bir hedef vardı, ne bir adım, ne de göç”.
(M III / 1977–1979).
 
“Bil ki bedenden kurtulunca,
Varlığın hep göz, burun ve kulak kesilir”.
(M IV / 2400).
 
İnsanın var oluşuna kadarki geçen evreler:
 
“İnsan önce mineraller âlemine geldi,
Sonra mineraller âleminden bitkiler âlemine geçti.
Yıllarca bitki âleminde yaşadı,
Mineraller âlemini hiç anımsamadı.
Bitkisel âlemden hayvansal âlemine geçince,
Bitkisel âlemini de hiç anımsamadı.
Sonra hayvan âleminden insanlığa çekti,
Bildiğiniz O Yaratan Tanrı”.
(M IV / 3637–3638–3646).
 
“Onlar (Tanrı âşıkları) için ölüm acı değildir,
Çünkü onlar bu çukur ve hapishaneden göçüp bahçeye geçerler.
Ve “Tanrımız bizi tekrar bedene koyma” derler,
Bırak da (Senin) bahçende krallar gibi yaşayalım”
(M V / 1713-1723).
 
Tanrı bedenlere, şekillere bakmaz, öze bakar:
 
“Ey gönül! Tanrı katında kabul görmek istiyorsan,
Kendi parça buçuk olan varlığını terk edip tümselliğe geç.
Tanrı diyor ki “Benim gözüm gönüllerdedir,
Çamurdan ve sudan oluşan şekillerde değildir”.
(M III / 2243 / 2244).
 
“Çamurdan ve sudan oluşan şekiller”den kastı yine insanın vücududur. 
 
Sonuç:
 
Mevlânâ’nın Mesnevi’sinden aldığımız yukarıdaki beyitlerden anladığımıza göre dünyalık sıkıntılar ve gamlar konuk evine gelen konuklar gibidir. Gelirler ve tekrar öteki âleme dönerler. Bu bakımdan, sıkıntıları dert edinip yaradılıştan itibaren saf ve Tanrı’nın bir parçası olan ruhumuza indirgememek lazımdır.
 
 
KAYNAKÇA:
 
Coleman Bark with John Moyne, The Essential Rumi, Castle Books, 1997, s.109.
 
M: R.Nicholson’un Tenkitli Masnevi Edisyondu, Muuesses-i İnşarat Amir Kebir, Tehran, İran ve Mevlânâ Müzesinde No.50 de kayıtlı bulunan en güvenilir elyazması.
 
Essence of Rumi: Türkmen, Erkan, The Essence of Rumi’s Masnevi, Turkish Republic Ministery of Culture, 2002.

 
 

 

bottom of page